Hocam; Hızır aleyhisselamın İmam Şafii’ye öğrettiği 1000 kat daha tesirli ve faziletli HACET NAMAZI diye birşey dolanıyor bunun aslı var mı?
Cevap:
İbni Abbas Rahimehullah buyurdu ki: “İnsanlar üzerine hiçbir sene gelmez ki onda bir bidat ortaya çıkarıp bir sünnet öldürmesinler. Neticede bidatler diriltilir ve sünnetler öldürülür.”
(El Ibane 1/177,349)
Bismillahirrahmanirrahim. Allah’a Hamd Rasulüne salat ve selam olsun.
Bu iddia asılsız bi iddiadır. Bunu mantıken bile düşündüğünüzde birinin öğrettiği bir namazın, Allah Rasulü’nün gösterdiğinden daha faziletli veya daha iyi daha üstün olma ihtimali var mıdır? Bunu kabul eden kimse o kişinin Allah Rasulünden bu dini faezailini ve üstünlüğünü daha iyi bildiğini kabul etmesi gerekir ki bu apaçık kişiyi küfre sokar. Şeytan ve yardımcıları boş durmamaktadır. İlmin yok olduğu insanların ilimden uzak olduğu bir dönemde sapkınlık ve yaygaraları din edinmektedirler. Allah bizleri bunlardan korusun.
Dönemimiz bilgi çağı olunca niteliğinin de ne olduğu ortadan kalkıyor. İnsanlar Kuran ve sünnetten uzaklaşınca elbette bir takım din bozucular (niyetleri ne olursa olsun: amellerinin sonucu budur) kendi sapkınlıklarını İslam’ın güzide İmam ve önderleri üzerinden yayma fırsatı buluyor. Şeytan onları iyi iş yapmakla kandırıyor. Allah’tan samimiyet ve islah dileriz.
Meseleye gelirsek, böyle bir bilgi İmam Şafii’nin hiçbir kitabında yer almamaktadır. Ayrıca onun öğrencilerinin, ondan doğrudan ya da dolaylı olarak ilim alan hiçbir alimin eserinde de kendisinden böyle birşey nakledilmemiştir. Peki bu işin kaynağı nedir?
Bu sorudan önce Hacet namazı ile ilgili hadise göz atalım.
حَدَّثَنَا سويد بْن سعيد. حَدَّثَنَا أبو عاصم العباداني، عَن فائد بْن عَبْدُ الرحمن، عَن عَبْد اللّه بْن أبي أوفى الأسلمي؛ قَالَ:
– خرج علينا رَسُول اللَّهِ صَلَى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسلَّمْ فقال ((من كانت له حاجة إلى اللَّه، أو أحد من خلقه، فليتوضأ وليصل ركعتين. ثم ليقل: لا إله إلا اللَّه الحليم الكريم. سبحان اللَّه رب العرش العظيم. الحمد للّه رب العالمين. اللّهم! إني أسألك موجبات رحمتك، وعزائم مغفرتك، والغنيمة من كل بر، والسلامة من كل إثم، أسألك ألا تدع لي ذنباً إلا غفرته. ولا هماً إلا فرجته، ولا حاجة هي لك رضاً إلا قضيتها لي. ثم يسأل اللَّه من أمر الدنيا والآخرة ما شاء. فإنه يقدر)).
هذا الحديث قد أخرجه الترمذي وقال: هذا حديث غريب، وفي إسناده مقال. لأن فائد بْن عَبْدُ الرحمن يضعف في الحديث. وفائد هو بْن عَبْدُ الرحمن يضعف في الحديث. وفائد هو أبو الورقاء.
Abdullah bin Ebi Evfa el-Eslemi (r.a.)’den; şöyie demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yanımıza çıkıp gelerek buyurdu ki:
«Her hangi bir kimsenin Allah’tan veya onun yarattıklarından bir haceti isteği varsa, abdest alıp iki rekat namaz kılsın. Sonra şöyle desin: “Halim ve Kerim olan Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük arşın Rabbi olan Allah Teala’yı tesbih ve tenzih ederim. Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Allah’ım! Şüphesiz ben Senin rahmetine vesile olan sebepleri, mağfiretini gerektiren hasletleri, her iyiliğin ganimetini ve her günahtan selamette olmayı senden dilerim. Her günahımı bağışlamanı, her kederimi gidermeni ve rızana uygun her hacetimi yerine getirmeni Senden isterim! “Sonra dünya ve ahiretle ilgili dileğini Allah’tan iste. Şüphesiz o takdir olunur.» (İbn Mâce, İkametü’s-salat, 189; Tirmizî, Vitir, 17; Hakim, Müstedrek, 1/320)
Şafiiler bu hadis bazında Hacet namazının 2 rekat olduğunu kabul etmişlerdir. Ancak hiçbir Şafii fıkıh kitabında yukarıdaki uydurma bilgi yer almamaktadır. Bununla birlikte bakın İmam kendisine ulaştığı ve rivayet ettiği halde o hadisten başkasıyla hüküm vermeyeceğini şöyle açıklamaktadır.
“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den bir hadis rivayet ettiğim halde o hadisten başka bir hükme varırsam beni hangi gökyüzü gölgelendirir.
Hangi yeryüzü beni taşır.” İmam Şafii rh. (Ma’na Kavli-l İmam, Mukaddimesinden…)
Bir gün İmam Şafî bir hadis rivayet eder. Humeydi –ki kendisi İmam Buhari’nin şeyhlerindendir- “Bu hadisi kabul ediyor musun?” diye sorar. Şafî der ki: “Seni beni belimde zünnar (haç) ile kiliseden çıkarken mi gördün ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in hadisini duyup da onu kabul etmeyeyim?” (Ma’na Kavli-l İmam, Mukaddimesinden…)
Bu konuda bütün Şafii kaynaklarını tarayan bizler şu bilgiye de ulaşmış bulunmaktayız. Ki zaten İmam Şafii Hızır a.s gibi biri ile buluşacak, konuşacak ama döneminde hiç kimsenin bundan haberi olmayacak bu saçma birşey olur. Fakat kaynakları tararken şuna denk geldik:
İmam Taceddin Es Subki (ö.1370) Tabakatüş-Şafiyetul-Kübra adlı eserinde bir olaydan bahsediyor. (2. cilt 243. syf) Bu olayı Beyhaki’nin El-Medhal ila’s-Süneni’l-Kübra’sından almış olduğunu söylüyor. Özetle yaşlı bir adam İmam Şafii’yi ziyarete geliyor. Adam İmam’a bazı sorular soruyor. Soruları daha önceden bildiği ve uzmanlık isteyen sorular olduğu da her halinden anlaşılıyor. İmam Şafii rahimehullah ona en güzel şekilde cevaplar veriyor. Kaynakları soruyor Kuran sünnet ve Ümmetin icması üzerine icmaya neyi delil getirirsine yanıt olarak 3 gün sonra Nisa 115 ile İmam Şafii cevaplıyor. Adam onaylıyor sonra çıkıp gidiyor ve kayboluyor. Rebi ve ya İmam Müzeni (ki İmam Şafii’nin müzakere arkadaşları talebeleri Mezhebinin müctehidleridir) aynı ortamda olduğu söyleniyor Firyabi. Bu durum için bu kıssa nakledilince bununla ilgili olarak Taceddin Essubki bu kişinin belki Hızır olabileceğini söylüyor. Bunu yani Hızır ile ilişkilendirme kısmını İmam Beyhaki demiyor. Tasavvuf ehli olan İmam Essubki böyle bir çıkarımda bulunuyor. İmam Şafii’nin onu dinlemesini ve tasdik etmesini bu kişinin bilinmeyen biri olup sonra birden kayboluşunu buna yoruyor.
Olayda Hacet namazı felan geçmiyor tabi. Aksine bizim elimizi kuvvetlendirecek bir ayet geliyor: “Yolun doğrusu kendine apaçık belli olduktan sonra Resûlullah’a karşı çıkan ve müminlerin yolundan başkasını izleyen kimseyi saptığı yönde bırakırız ve onu cehenneme atarız. Orası varılacak ne kötü bir yerdir!” (Ali İmran 115) Evet İmam Şafi bu Ümmet Hacet namazında hangi yolu takip ettiyse ona uyuyor. Kendinden önceki müminlerin yolunu izliyor. Hiçbir yola sapmıyor yeni birşey icad ya da ihdas etmiyor.
1000 kat daha tesirli ve faziletli HACET NAMAZI uydurmasının dayanağı nedir?
Uydurmanın dayanağı aranmaz ama, peki bu nerede geçiyor? Hangi Kaynata yer alıyor?
Bu sorudan da önce geçtiği yer bir kaynak mı ona da bakmak gerekiyor.
Biz bunun ilk geçmiş örneğine nisbetle, İmam Gazali’nin ihyau Ulumiddin’in kendisinde değil ama 1780’li yıllarda yazılan bir şerhinde rastladık. Yani İmam Gazali’nin kitabına açıklama yazan birinin kitabında…
İthaf el-Seyyide el-Mutakin bi Şerh İhya’ Ulum el-Din
Murtaza El-Zebidi ve Muhammed bin Muhammed Al-Huseyni el-Zebidi’nin (ö.1791) kitaplarında geçen bilgiye göre şöyle bir kaynak verilmiş.(3. cilt 472.s)
Evet Ebu’l Abbas Eş Şerci ‘nin El Fevaid adlı kitabında geçtiği söyleniyor bu bilginin. Peki ilmi bir eser gibi sunulan bu kitap nedir?
Muska Kitabından delil
Kitabın adı: el-Fevâʾid ve’ṣ-ṣılât ve’l-ʿavâʾid
Yazan: Ebü’l-Abbâs Zeynüddîn (Şihâbüddîn) Ahmed b. Ahmed b. Abdillatîf eş-Şercî ez-Zebîdî (ö. 893/1488)
Gelin hep beraber bu kitaba bir göz atalım. Kitap kaynak olma özelliği şöyle dursun havada kalır ve aslı astarı olmaz bir çok şeyle dolu… Örneğin çocuğunuz olmuyorsa bile olayın çözümü muskaya dayanıyor. Kitap bizim Yusuf Tavaslı’nın aslı astarı olmayan Sırlı Dualar ve zikirler kitabının Arapça tarzı birşey. Günümüz muskacılarının ve cinci hocalarının ise başucu kitaplarından biri. (Hatta kitapta hiçbir yerde bulamayacağınız (orjinal el yazması 32. sayfa / Kral Suud Universitesi Kütüphanesi) İmam Şafii’nin gözü ağrıyan birine muska yazdığı iddia ediliyor. 767 yılında vefat eden İmam Şafii ile arasında 8 asır zaman olan Eş Şerci’nin bu bilgileri nerden aldığı ise bilinmiyor. Kitabın herhangi bir yerinde de buna delil veya kaynak bulunmuyor….
Kitabın içereğinden de anlaşılacağı üzere, Muskalar, tılsımlar ve cinleri kullanarak yapılan bazı vekf ve ebced uyarlamaları sayfa sayfa yer alıyor.
Sonuç: Görüldüğü gibi Arapça bilmeyen bir kişinin bile rahatlıkla anlayacağı üzere kitap Muska kitabı olmakla birlikte hiçbir ilmi dayanağı bulunmuyor. İlmi dayanak olmayınca kaynak olabilme özelliği zaten söz konusu dahi edilmiyor. İlgili noktaya gelince, sayfa numarası verilmediğinden kitabı satır satır okuma ihtiyacı duymadık. Bir yemeğin bozuk olduğunu anlamak için hepsini yemek gerekmez…
Bir diğer kaynak denilen esere göz atalım.
İnternet üzerinden yaptığımız araştırmada olayın geçtiği ikinci bir kaynak olarak ileri sürülen iki isim vardı : (Ahmed ed-Dîrebî, el-Mücerrebât, Abdülhâdî Muhammed Harse, el-Edviyetü’l-İlâhiyye ve’l-ed‘ıyetü’n-nebeviyye li cemî‘i’l-emrâzi’n-nefsiyyeti ve’l-cesediyye, sh:109)
Ahmed ed-Dîrebî ve Abdülhâdî Muhammed Harse.
Küçükten büyüğe gidelim: Abdülhâdî Muhammed Harse.
Harse halen Suriye Şam’da yaşayan Sufii Şazeli tarikatı şeyhi. Mevcut Suriye Rejimi ve Türkiye’de de İsmailağa cemaatiyle ilişkileri mevcut. Eserinin veya kendisinin kaynak olma özelliği bulunmadığından yada bu meseleyi elbette müteevvlinden nakletmek zorunda olduğundan okuyucuya belki fayda olur diye resmini buraya bırakarak geçiyoruz Ahmed ed-Dîrebî’ye…
Ahmet Direbi olarak adı yazılan bilmiyoruz bilerek mi yanlış yazıldı ama aslı Deyrebi olan kişi “Mücerrebâtü’d-Deyrebî” kitabı ile meşhur. Tam künyesi ve adı: Ebü’l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Ömer ed-Deyrebî el-Mısrî (ö. 1151/1738)’dir.
1738’de vefat etmiştir. Bahse konu olan ve kaynak olarak verilen kitap da yine üfürükçü ve cincilerin muska için kullandıklaır başucu kitaplarından bir diğeri. Kitabın orjinal adı: “Fetḥu’l-meliki’l-mecîd li-nefʿi’l-ʿabîd ” olup Kitâbü’l-Mücerrebât veya daha önce bahsettiğimiz Mücerrebâtü’d-Deyrebî adıyla tanınmaktadır. Kitapta fizikî ve ruhî hastalıkların tedavisine yarayacağı iddia edilen Muska tılsım hamayıl ve kuran ayetlerinden derlenen ya da mukattaa harfleri ile oluşturulmuş vekfler bulunmaktadır. Kitap bu yönüyle ilmi bir özellik veya dayanaktan yoksundur ki kitaptaki şeylerin de hiçbir dayanağı bulunmamaktadır. Örneğin insanın üzerinde taşınması için yazılan vekifler hangi hadiste ayette ya da sahabeden bir örnekte mevcutur? Asli delili kaynağı nedir? Bu kişinin bu bilgileri nerden edindiği kaynağının ne olduğu, Allah Rasulü ve Sahabelerinin bile bilmediği Kuran’ın özelliklerini(!) nasıl bilebildiği merak konusudur. Aşağıda bu kitaptan örnekler verdik.
Mücerrabat’tan Tılsım, Muska, Vekf örnekleri
İmam Şafii r.h. dedi ki:
Kim din veya hevalar (bidat) hakkında konuşur da bunu ondan önce söyleyen Peygamberden (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabından bir öncüsü olmazsa o zaman o kişi kesinlikle İslam da yeni birşey icat etmiştir.
Hızır Aleyhisselamın kim olduğu ne olduğu günümüzde yaşamaya devam etmediği meselemizin şuan için konusu değildir. Ancak meselemiz Peygamber efendimizin kılmadığı, bilmediği sahabenin bilmediği bir namaz biçimidir. Allah Rasulu ve sahabelerinin kıldıkları namazın daha kıymetlisini İmam Şafii mi icat etmiştir? Bu dini en iyi bilen Allah Rasulü ve ashabı değil midir? Nasıl olur da en faziletsini bilemeden göçtüler? Herşeyi bize aktardığını anlatan Allah Rasulu “Tebliğ ettim mi Şahid ol Yarab” üç kere tekrarlarken Yüce Allah dininizi tamamladım اَكْمَلْتُ لَكُمْ دٖينَكُمْ (Maide 3.ayet) derken nasıl eksik olan birşey olabilir? Sonradan dine ekleme yapmak kimin haddinedir? Allah Rasulu Muhammed s.a.v bu yolu kapanmıştır: “Benden sonra din adına çıkan herşey bidattir. Her bidat sapıklıktır. Her sapıklık ateştedir.” Bu en sağlam derecede mutevatir bir hadistir.
“Kim bir işi, yapmadığımız şekilde yaparsa o kabul olunmaz, reddedilir.” Müslim 1718
O halde Ey kardeşim bu nevi şeylerden ve yayanlardan uzak dur:
Ebu Musa dedi ki:
“Yahudiler, hristiyanlar, maymunlar ve domuzların benim yanımda yaşaması, yanımda bidat ehlinin yaşamasından daha sevimlidir, çünkü onlar kalbime hastalık verir.” (El ibanetul Kubra)
Dini interneten değil ehlinden öğren:
İmam Malik rahimehullah ne güzel söylemiş:
“Bu ilim dindir. Dolayısıyla dininizi kimden aldığınıza dikkat edin. Vallahi ben, şu direklerin yanında, Rasulullah şöyle buyurdu, diyen 70 kişiye yetiştim. Fakat onlardan hiçbir şey almadım. Halbuki bu zevatın her biri, kendisine beyt-ül mal güvenilecek kadar emin insanlardı. Onlardan hâdis almayışımın sebebi, hadis ilmine ehil olmamalarındandır.” (El Intika)
Rasulullah s.a.v buyurdular ki:
فَإِنَّ أَصْدَقَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللهِ، وَخَيْرَ الْهَدْيِ هَدْيُ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، وَشَرَّ الْأُمُورِ مُحْدَثَاتُهَا، وَكُلَّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ، وَكُلَّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ، وَكُلَّ ضَلاَلَةٍ فِي النَّارِ
“Kuşkusuz ki, sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır. Yolların en hayırlısı da Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yoludur. İşlerin en şerlisi ise sonradan uydurulan şeylerdir! Dine sonradan sokulan her şey bid’attır! Her bid’at sapıklıktır ve her sapıklık ta, ateştedir!”